Bu yazımızda size Doğu Karadenize yaptığımız gezi ve gezdiğmiz yerleri anlatacağım. Ünye'den başlayarak Artvine kadar bolca doğal arada kültürel durakları 9 günlük bir süreçte gezdik. Şimdi size gün gün gezdiğimiz gördüğümüz yerleri anlatmaya başlayalım.
1. Gün - Ordu
Geceyi Ünye'de geçirdikten sonra sabahtan lik durağımız olacak Ordu Merkez'e doğru yola çıktık. Normalde 1 saatlik bir yolculuk anacak biz Yason Burnu ve Perşembe ilçelerinden geçmek için yolu uzatarak burunu dolaştık.
Yason Burnu, Fatsa'dan Perşembe'ye giderken yol üzerinde denize uzanmış bir deniz burnunun ucunda yer alıyor. Bir deniz feneri ile önünüzde uzanan uçsuz bucaksız Karadenizi izleyebilirsiniz. Çok vaktinizi alacağını düşünmüyorum, uğrayıp görün derim.
Ordu Merkez'e ulaştıktan sonra arabayı merkeze bıraktık. Burada güzel bir Ters Ev var. Önce orayı gezdik, çocuklar için eğlenceli oldu. Sonrasında da teleferik ile Boztepe'ye çıktık. Çok uzun bir teleferik yolculuğu değil. Boztepe gerçekten çok güzel ve manzarı enfes bir yer. Tüm Ordu ili merkezini görebiliyorsunuz. Sosyal tesislerde güzel yapılmış. Ordu'ya gelenlerin uğrak noktası.
Buradan sonra Yoroz Zirvesine çıkmak için Ordu'dan ayrıldık. Yoroz Zirve Tırmanışı, tüm Karadeniz gezimiz içinde en çok zevk aldığımız bir kaç noktadan biri oldu. Ordu-Giresun yolunda Turnasuyu mevkiinden içeriye giriyosunuz, sonrasında biraz yol gittikten ve yokuş çıktıktan sonra, girişe varıyorsunuz. Girişte sizi merdivenler karşılıyor. Bir süre merdivenlerden çıkıyor sonrasında ağaçların arasından güneşi görmeyecek şekilde ağaçların kapattığı dar patikalardan tırmanıyorsunuz. Gittiğimizde bizim çocuklar küçük olmasına rağmen çıkabildi ama siz yine de çocukla gelecekseniz yorulacaklarını göz ardı etmeyin. Yaklaşık 1 saat kadar doğanın içinden zirveye doğru yürüyosunuz. Zirveye vardığnızda ise enfes bir manzara sizi karşılıyor. Bizim şansızımıza hava bulutlu değil açıktı, bu nedenle her yer çok netti ama bazen kapalı olabiliyor ve bulutların içinde kalınıyormuş. Hava durumuna göre giderseniz daha iyi olur. Aşağıdaki 2. videodaki zirvedeki manzarayı görebilirisiniz. Ancak ne kadar video, resim görürseniz görün, yerinde karşılaştığınız muhteşemliğe ulaşamıyosunuz.
2. Gün - Giresun
Yoroz Zirvesinden aşağıya indikten sonra Giresun'a doğru yola çıktık. 1 saat sonra Giresun Merkeze vardık. Giresun Merkez'de biraz tıkldıktan sonra geceyi geçireceğimiz Kümbet Yaylasına doğru yola çıktık.
Kümbet Yaylasına, Dereli İlçesi üzerinden, Giresun Merkezden yakaşık 1 buçuk saatlik bir yolculuk ile varılabiliyor. Yolu yayla yollarına göre oldukça iyi. Asfaltlanmış ve geniş. Biz geceyi geçirmek için bir arkadaşımızın yayla evinde kaldık. Ağustos ayında bile oldukça serindi. Kalın yorganlar altında yatabildik. Kümbet yaylasında, market, kasap ve fırın bulunuyor. Çok fazla tedarikli gelmeniz gerekmiyor.
Sabah yayla evinde uyandıktan sonra, Kümbet Yaylasının içinden geçen yolu takip ederek, dağın zirvesindeki geniş alana vardık. Burada kamp yapanlar olabiliyor, Kümbet yaylasına gelen ppiknikçilerde yine bu bölgeye geliyor. Biz sabahtan geldiğimiz için henüz hiç kimse yoktu. Buranın yerlileri İneklerini otlatmaya buranın eteklerine getiriyor. İnekler akşama kadar buralarda dolaşıyor. Bizde portatif mangalımızı yakıp, bu inaılmaz manzarada sanki bir kartpostalın içindeymişçesine kahvaltımızı yaptık. Buradan hiç ayrılasımız gelmedi. Karadeniz rotanıza burayı da mutlaka ekleyin. Kümbet Yaylaısnda bir kaç ufak otel de bulunuyor, kalacak yer konusunda sıkıntı yaşamazsınız.
Kümbet Yaylasından öğlene doğru ayrıldıktan sonra, Kümbete yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Kuzalan Tabiat Parkına doğru yola çıktık. Burada enlemesine 100 metre kadar dağdan aralıklarla ince ince akan suların oluşturduğu güzel bir şelale var. Buraya gelmeden arabanızı, tabiat parkının otoparkına koyup, biraz yürüyosunuz. Bölgede çok fazla arı var. O nedenle dikkatli olun. Bizzat burada eşek arısı tarafından sokulmuş biri olarak söylüyorum :) Zamanınınz kısıtlıysa Kuazalan Şalalesini pas geçebilirsiniz. Bu şelaleden çok daha iyisini ilerlerde bolca göreceksiniz.
Kuzalan Şelalesinden hemen az ilerde Mavi Göl isimli turistik yer var. Niye uristik diyorum çünki hem inanılmaz kalabalık hem de çok bir esprisi yok açıkçası. Yani tamam güzel de bu kalabalığa değer mi bence değmez. Tamamen size kalmış.
Kümbet, Kuzalan Şelalesi ve Mavi Gölün ardından Rizeye doğru 4 saatlik uzun bir yolculuğa başladık. Akşama doğru, Rizeye vardık. Bundan sonra 7 gün boyunca Rize 'de kaldık. Her yere günü birlik Rize üzerinden gittik geldik. Gideceğimiz yerlerin sırasına daha çok hava durumuna göre karar verdik. Örneğin Trabzon o gün yağmurlu gözüküyorsa, Artvine gittik veya tam tersi. Yağmurdan olabildiğince kaçacak şekilde plan yaptık ve genele baktığımızda epey başarılı olduk.
3. Gün - Rize Yaylaları
Rize'de ilk günün sabahı, Rize Yaylalarında havanın güzel olacağını gördünce, o tarafa gitmeye karar verdik.
Öncelikle şunu beliteyim, Rize Yaylalarını gezmek istiyorsanız, kendi arabanızla bunu yapmanız çok zor. Hem yollar dar ve küçük hem de oldukça kötü taşlık. Oradakilerilerin deyimi ile arabınızı boş yere kırmayın. Bu nedenle yaylalara çıkan günü birlik tur minibüsleri var. Onlardan biriyle anlaşıp çıkabilirsiniz. Fiyatları'da oldukça uygun. Fırtına Deresinden belirledikleri bir mekandan sizi alıyorlar ve akşama doğru geri bırakıyorlar. Rize Yaylalarını biz bu şekilde gezdik. Tur şirketi olarak Laz Tur ile gezilerimizi yaptık ve memnun kaldık.
Rize Merkezden öncelikle Pazar İlçesine ve oradan Fırtına Deresine 1 saatlik bir yolculukla gelinebiliyor. Burada saat 09:30 gibi tur minibüsü ile yola çıktık. İlk durağımız Zil Kale oldu.
Zilkale, Çamlıhemşin İlçesini geçtikten sonra yarım saatlik bir mesafede dere yatağı üzerinde sarp bir vadide bulunmaktadır. 15. yüzyılda yapılan kale sapasağlam bir durumda durmaktadır. İçerisi gezilebiliyor. İçerisinden vadi manzarası çok güzel. Mutlaka gelinip görülmeli.
Zilkaleden sonra ikinci durağımız Palovit Şelalesi oluyor. Palovit şelalesi çok fazla su taşıyan ve yüksekten dökülen bir şelale. Görüp de hayran olmamak elde değil. Türkiye'de debisi en yüksek şelale olabilir değilse de ilk üçtedir.
Palovit Şelalesinden sonraki durağımız, Şimşir Ormanları oluyor. Türkiye'deki tek Şimşir Ormanı burasıymış.Çoğu yerde şimşir ağaçları bilinçsizce kesilmiş. Buradaki ağaçlarda maalesef hastalanmış. Yine de son kalan burası olmuş. Ağaçların şekilleri, biçimleri gerçekten çok ilginç ve güzel. Lotr ve diğer fantatik filmlerde ki büyülü ormanları andırıyor.
Şimşir Ormanlarından sona Elevit Yaylasına doğru minibüsle tırmanışa geçiyoruz.Arada bir kaç maznzaralı ve güzel yerde durup resim çekiniyoruz. Yaklaşık 1 buçuk saatin ardından da Elevit Yaylasına varıyoruz. Yolları diğer yaylalalara göre nispeten güzel. 1850 metre rakımda bulunuyor. İçinden güzel bir akarsu geçiyor. Dağların arasında gerçeken çok çok güzel bir yayla., ayrılasımız gelmiyor. Buraya sanırım tekrar geleceğiz.
Elevit yaylasından sonra dönüş yoluna geçtik. Yol üstünde yine bir çok yerde durup resim çekindik. Bunlardan en popüleri Sevdaluk Köyü. Burada Taş Köprü ve Çay bahçeleri bulunuyor. Eski zamanlardan kalma bir Karadeniz Köyü.
Sevdaluk Köyünden sonra bugünlük yolculuğumuz sona erdi. Arabımızla Rize Merkezde kaldığımız yere geri dödük.
4. Gün - Artvin
Gezimizin 4.günü sabahı Rize'de uyandık. Hava durumuna baktığımızda Artvin tarafının güneşli olduğunu gördük. Bugün ki durağımızı Borçka Karagöl olarak belirledik. Yaklaşık 2,5 saatlik bir araba yolculuğu sonrası Karagöl'e vardık.
Yolculuğun son yarım saatlik kısmı, araçla dağ yollarını tırmanmanız gerekiyor.
Arabanızı milli park alanının otoparkına bırakıyorsunuz. Gölü ilk defa görünce, gözlerini alamıyorsunuz. Yeşilin tonları, suya vuran görüntüsü, sessiz sakin güzellik sizi kalbinizden vuyuror, en azından bize öyle oldu :) Karagöl dağların arasında saklanmış yeşil bir cevher gibi. Gölü etrafından komple dolaşabiliyorsunuz. 1 bilemedin 1 buçuk saatte bitiyor. Çok da keyifli bir yürüyüş. Bir tarafınız göl diğer tarafınız orman. Çok güzel doğa manzaraları görüyorsunuz. Burada da sanki bir tablonun içendeymişçesine hissediyosunuz.
Burada da tavsiyemiz erken gitmeniz. Biz öğlenden hemen sonra çıktık. Biz çıkarken akın akın insanlar geliyordu. Biz geldiğimizdeki sakinliği huzuru geç gelirseniz bulamayabilirsiniz. Uyarayım.
Karagölden sonra Rizeye doğru dönüşte bizim bir şeyler yemek için rastgele bulduğumuz ama sonra bulduğumuza inaılmaz mutlu olduğumuz bir yere girdik. Buraya Fındıklı ilçesinden Büyük Deresi tarafından girilen yoldan gidiliyor. Çağlayan Köyü diye geçiyor. Aşağıda harita üzeinden işaretlediğim bölge.
Haritada gösterdiğim bölgeyi yürüyerek dolaşırsanız, Doğu Karadenizin tüm tipik özelliklerini göreceksiniz. Kivi asmalarınadan, çay depolarına, çağlayan derelerden, taş köprüye, tipik karadeniz evlerinden, çay bahçelerine hepsi var. Kısa bir zaman ayırarak bu bölgeyi gezin derim.
Aşağıda kivi asmaları
Fındıklı - Çağlayan köyünden tekrar Rize Merkeze kaldığımız yere dönüyoruz.
5. Gün - Rize Yaylaları
Bugün yine Rize yaylarına gideceğiz. Bugün ki hedefimiz Pokut ve Sal Yaylaları. Buralara tur araçları olmadan veya arazi offroad aracınız yoksa çıkmanız mümkün değil. Yolları oldukça bozuk. Yine Fırtına deresinden tur aracımızla buluşuyoruz. Tur minibüsümüzle Pokut yaylasına doğru yola çıkıyoruz. Yol oldukça çetin, sanki dalgalı denizde teknede gider gibi bir o yana bir bu yana savrula savrula çıkıyoruz. Yol üzerinde çok güzel manzaralar var. Aşağıdaki resimde yol üzerinde çektiğmiz bir resim. Yolculuğumuz 1 buçuk saat kadar sürdükten sonra varıyoruz.
Sal Yaylası, Pokut Yaylasına yürüme mesafesinde, kısa bir yürüyüşle ulaşılabiliyor. Bu yaylada çok güzel. Burada yaşayanların işlettiği küçük bir lokanta var. Burada kendi ineklerinden bonfile kavurma ve sütlaç yiyebilirsiniz. Kavurma güzel ama sütlaç gerçekten efsane. Abartmıyorum hayatımda yediğim en güzel sütlaçtı. Mutlaka deneyin. Sal Yaylasında sis biraz açıldı. Öyle olunca vadileri biraz görebildik.
Sütlaç
Yaylalardan indikten sonra günün geri kalanını Rize Merkez'de gezerek geçirdik.
6. Gün - Trabzon
Yeni bir günde bugün hedefimiz Trabzon Merkez ve çevresi. Rize'den Trabzon Merkeze yaklaşık 1 buçuk saatlik bir yolculukla ulaşılabiliyor.
Trabzon Merkez'de ilk durağımız çarşının göbeğinde bulunan Ertuğrul Pide oldu. Burada pide çeşitlerinden denedik. Hepsi güzeldi ancak, bir konyalı olarak kenarları oldukça kalın geldi.
Pidemizi yedikten sonra çarşıda biraz turladık.
Çarşı turundan sonra da sıradaki durağımız olan Sümela Manastırına doğru yola çıktık. Sümela Manastırı, Trabzon Merkeze yaklaşık yarım saaatlik mesafede. Hızlı bir şekilde varabiliyorsunuz. Arabanızı otoparka koyduktan sonra, servis araçları ile yukarı çıkarıyorlar.
Sümela Manastırının kendinin muhteşemliğinin yanı sıra bulunduğu yeirn doğası da muhteşem. Yemyeşil bir vadide dağ yamacına yapılmış. Şimdiki teknoloji ile bile zor olacak bir inşaatın o dönem de nasıl yapılabildiğini anlamak güç. İçerisinden hristiyanlığa ait freskler bulunuyor ancak çoğunluğu anlamsız bir şekilde tahrip edilmiş. Keşke korunabilseymiş. Manastırdan vadi manzarası da çok güzel.
Sümela Manastırından sonra sıradaki durağımız olan Hamsiköy'e doğru yola çıkıyoruz. Yaklaşık 1 saatlik bir mesafede. Önce Maçka'ya dönüp oradan çevreyolundan Hamsiköy'e ulaşabiliyorsunuz. Hamsiköyün malumunuz üzere sütlaçı meşhur. Bizde denedik güzeldi ama ne bileyim uçan kaçan bir hali de yoktu. Sal yaylasında yediğimiz çok çok daha iyiydi. Hamsiköyön çok acaip manzarası var. Güneşli bir günde kendinizi İsviçrenin alp dağları manzarasında sanabilirsiniz. Yayılan inekler, daplara doğru uzanan yeşillikler, ufak şirin köy evleriyle tam Heidi manzaraları var. Buraya da mutlaka uğrayın.
Hamsiköy'den Maçkaya dönüşte, yol üzerinde (ama karşı tarafta) Şehit Eren Bülbül'ün kabri bulunuyor. Dönüp karşıya geçtikten sonra oraya uğradık. Kabir, aynı zamanda bir zamanlar evinin de bulunduğu dağın zirvesinde. Epey dağ yolunu tırmandıktan sonra yolun sonunda bulunuyor. Biz gittiğimiz de annesi kabrinin başında idi. Sağolsun bizle konuştu, eskileri anlattı. Nasıl zorluklar içinde bulundukları, Eren ve kardeşlerinin hayatı ve bir sürü şey anlattı. Dağın başında ufacık bir kulübede geçen hayatları bizleri çok üzdü. Şimdi artık devlet ailesine 2 katlı büyük bir ev yaptırmış ve iyiler ancak eskilerdeki yaşamları baya üzücü. Eren Bülbül'ü anmışken onu korumak için şehit olan Astsubay Ferhat Gedik'i de buradan analım. Ruhları şad olsun.
Şehit Eren Bülbülün Kabrinden sonra tekrar Trabzona döndük. Burada Küçük ayasofya Camini gezdik. Restorasyon sonrası epey güzel olmuş. Burada fazla zaman kaybetmeden yemek için yola çıktık. Trabzonun çıkışında Yomra ilçesinden yaklaşık yarım saat mesafede Cazılar Deresi Restoran adından bir alabalık tesisi var. Buğulama şeklinde çok güzel balık yapıyorlar. Balığından ziyade mekan çok otantik. Bir akarsunun üzerinde büyük ahşap bir konakta hizmet veriyor. Her tarafı sanki cadılar bayramı süslemesi yapılmış gibi korku öğeleri ile süslenmiş. Çocuklar için özellikle eğlenceli. Resim çekmeyi sevenler için envai çeşit düzenek var. Kğçğk havuzlardan kendin alabalık da tutabiliyorsun. Doğası zaten çok güzel. Burayı da şiddetle öneriyorum.
Burada akşam yemeğimizi yedikten sonra tekrardan Rize'ye doğru yola düştük. Burada bir nokta Cazılar Deresi Restoranından, Yomra'ya kada olan yol akşamları çok karanlık ve virajlı. Fazla işaret, uyarıcı falan da yok. Dikkatli gitmenizi öneririm.
7. Gün - Trabzon
Bugün durağımız Uzungöl. Rizeyle, Trabzonun arasında hatta Rize'ye daha yakın. Biz Rize'den 1 saate faln ulaştık. Yolları çok iyi yapılmış, geniş, arabanızla rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Uzungölün çevresini dolaştıktan sonra yukarda bulunan Karester yaylasına çıkmak üzere ayrıldık.
Karester Yaylası, Uzungölün üzerindeki dağın tepesinde bulunanan kendi arabanızla çıkabileceğiniz bir yayla. Yalnız 10 km gibi bir yolu 45 dakikada anca çıkabilirsiniz. Çünkü yolu oldukça taşlık. Çok yavaş gitmeniz gerekiyor. Biz çıktığımızda ne yazık ki sisli olduğu için pek bir manzara göremedik. Boşuna çıkmış olduk. Ancak çıkmanın faydası çıkışta çok güzel Uzungöl manzaralı yerler var. Yani yayalaya kadar çıkmayıp yarı yolda manzaralı bir yerde durup, orada sandalyelerinizi atıp oturun. Uzungölden en çok zevk aldığımız yer burası oldu. Çayınızı, sandalyeleirniz alıp buraya çıkın. Bilenler buralarda takılıyor zaten. Buraya çıkmak için caminin yanından karester yaylası yonun takip edin.
Yine karester yayla yolu üzerinde tepeden paraşütle insanlar atlayıp, Uzungöle iniyorlar. Epey pahalı bir etkinlik, dilerseniz deneyebilirsiniz veya bizim gibi uçanları izleyebilirsiniz.
8. Gün - Rize Yaylaları
Rize'deki son günümüzde, yine Fırtına Deresi tarafına gittik. Buraların ünlü Ayder Yaylasını görmeden gitmeyelim dedik. Ayder yaylasına kendi aracınızla gidebilirsiniz. Baya geniş geniş yollar açmışlar.
Ayder Yaylası, Rize Merkeze 1 buçuk saat uzaklıkta, Çamlı Hemşinden sonra geliyor. Frak ettiğiniz üzere buradan resim paylaşmadım. Çünkü resim çekinecek bir güzelliği ne yazık ki kalmamış. Karadeniz gezimizde bizi beklememize rağmen en çok hayal kırıklığına uğratan yerdi. Ortadan bir yol geçirmişler, yanlarında da kafeler, oteller falan var. Aralarda da çimlerde oturup resim çekinen insanlar. Yazıyı buraya kadar okuduysanız, diğer saydığım yerleri tercih edin.
Ayder Yaylasına gitmenin en iyi yanı yol üzerinde Tar Deresi Bulut Şelalesinin Bulunması. Ayder'e varmadan 15 dakika önce. Yaklaşık 1-1,5 km'lik bir doğa yürüyüşü ardından varılıyor. Yürüyüş rotası tahta döşeli ve kolay. Çok kalabalık değil. En azından bizim gittiğimiz saatte öyleydi. Yukarıdan inci gibi süzülen sular aşağıda yer ile buluşuyor. Enfes bir görüntü sunuyor. Buraya mutlaka gidin. Çok güzel ve dinlendirici ve sakin bir yer. Arabanız için girişte otoparkı da bulunuyor. Bir diğer özelliği Dünyada ender rastlanan endemik bitki türlerini burada görebiliyormuşunuz.
Fırtına Deresi zerindenzipline yapabileceğiniz bir çok işletme var. Anlaşma yaparken iyi pazarlık yapın. Başta fiyatı yüksek söyleyip sonra inebiliyorlar.
Fırtına Deresinde Rafting oldukça eğlenceliydi. Epey uzun sayılabilecek bir Parkur. Bunda da olabildiğince pazarlık yapın. Yarı fiyatına kadar iniyorlar. Mayoyu ve diğer teçhizatları veriyorlar. 8 yaşından küçükleri almıyorlar. Çok zevk alarak bindik.
9. Gün - Trabzon ve Dönüş
Rize'den sabah erken dönüş yolculuğu için çıktık. Dönüşte Trabzonda bir kaç yere uğradık.
Atatürk Köşküne uğramadan dönemezdik. Burası yöre halkı darafından Atatürk'e hediye edilmiş. Oda bir kaç sefer kalmış. Sonrasında müzeye çevrilmiş. Özellikle bahçesi çok çok güzel. En güzel ortancaları burada görebilirsiniz. Manzarası ve bahçesiyle hayran kaldığımız bir yapı oldu. Trabzonun tepelerinde yer alıyor.
Meşhur Kalkanoğlu Pilavcısının, Kuru Fasülye Pilavını yemden gidemezdik. Kavurması, pilavı ve kuru fasülyesi hepsi çok iyiydi. Ancak bana göre pilavı çok çok daha iyiydi.
Bonus İçerik
Gezimiz bu şekilde sonra erdi. Buraya kadar okuyanlar için şimdi bir kaç ekstra bilgi verelim.
Rize'de kaldığımız süre boyunca akşamları genelde Rize Çaykur Çay Bahçesinde takıldık. Neredesyse her gün gittik. Sessiz, sakin bri aile yeri. Çayının lezzetini söylemiyorum bile.
ezdik. Şimdi size gün diğigün gez
Yayla yollarında yokuşlarda araç sürerken siz siz olun, aniden arabayı sağa çekip durdurmayın, hararet yapıyor :) Ani durursanız da araba çalışsın. Kaskonuzun çekici hizmetini kullanabilirsiniz.
Allah günah yazmasın ama simitleri bir şeye benzemiyor. Aşağıdaki resimde görülen simitten almayın. Karadenizli değilseniz hatta Rizeli değilseniz beğenme şansınız bulunmuyor :)
Karadenizliler her ne kadar tersini iddia etse de Karadenizin kendine özel fazla bir yiyeceği yok. Bu yüzden sık sık mıhlama yiyeceksiniz. Ama hiç pişman olamayacaksınız.
Sık sık mıhlama yemekten sıkılmak istemiyorsanız arabanızda seyyar mangal gezdirebilirsiniz.
Yaylada mangal görseliyle yazımızı bitirelim. Daha verebileceğimiz bir çok önerimiz var tabi ama yazı bu gidişle arza ulaşacak. Bu nedenle burada bırakıyoruz. Aklınıza takılan bir soru, sorun veya öneri olursa aşağı yorumlara yazmayı unutmayın. İletişim ksımından da bize ulaşabilirsiniz.
Bekleyiniz ...
Bekleyiniz ...